Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Bu hastalığın tek ilacı: Ömür boyu glütensiz beslenmek

Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ), Samsun Çölyak ve Glütensiz Beslenme Derneği

Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ), Samsun Çölyak ve Glütensiz Beslenme Derneği ile Samsun Büyükşehir Belediyesi iş birliğinde ‘Glütensiz Yaşam Paneli’ düzenlendi. OMÜ Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Münir Anıl, çölyak hastalığının tek tedavisinin ömür boyu glütensiz beslenmek olduğunu belirtti ve glütensiz olarak ürettikleri baklaşekeri için de patent başvurusu yaptıklarını açıkladı.

OMÜ Mühendislik Fakültesi Konferans Salonu’nda düzenlenen Glütensiz Yaşam Paneli’nde OMÜ Tıp Fakültesi Dahili Tıp Bilimleri Bölümü Dr. Öğretim Üyesi İbrahim Gören ‘Çölyak Tanı ve Tedavisi’, Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Pınar Sökülmez Kaya ‘Çölyak ve Beslenme’, Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Münir Anıl ‘Bilimsel Çalışmalar’ konusunda sunumlar gerçekleştirdi. Glütensiz gıdaların da ikram edildiği panelde açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Münir Anıl, çocukların da dikkatini çekecek cips, kek, baklaşekeri gibi ürünleri de glütensiz bir şekilde ürettiklerini söyledi.

“Glütensiz baklaşekeri için patent başvurusunda bulunduk”

Birçok ürünü glütensiz olarak ürettiklerine dikkat çeken Prof. Dr. Münir Anıl, “OMÜ olarak çölyak ile ilgili çeşitli çalışmalar yürütüyoruz. 2 ay önce bir tezimizi bitirdik. 3 ay önce daha bir tezimiz. En son bitirdiğimiz tez glütensiz cips üzerindeydi. Çocuklarımıza neşeli gıdalar üretmemiz lazım. Bazı şekilde insanlar onların kıvamlarını arttırabilmek, yapışkanlığını azaltmak veya onların tutkunluğunu arttırmak için buğday onu kullanmak durumunda. Hani patates cipsi diyorsunuz, mısır cipsi diyorsunuz. Bunların hepsinde bulaşıklar olabiliyor, özellikle katılan durumlar olabiliyor. Teknolojiyi, kaliteyi arttırmak adına ama bu durumdaki, bu gruptaki insanlar için glutenin kilogramda 20 miligramı, zerre kadar bir şey çok zararlı etki gösteriyor. Yani hayatlarını zorlaştırıyor açıkçası. Bunların haricinde kek de yaptık. Bu ürünleri yaparken de aromatik ürünler kullanmaya gayret ediyoruz. Tarhana çok güzel bir besin ama biz bunu glutenli olduğundan tüketemiyoruz. Biz de bunu baklagillerden yaptık, mısır unundan yaptık. Bir baklaşekerimiz var. Onun da patentini almak için gerekli çalışmaları başlattık” dedi.

“Leblebi tozundan yapılan kek beğeni topladı”

Glütensiz ürünlerin lezzetsiz olmadığını, sağlıklı insanlar tarafından da beğenilerek tüketildiğine dikkat çeken Prof. Dr. Anıl, “Günlük beslenmemizde miktar ve çeşit vardır. O çeşitleri sağlamak lazım. Hep tarhana çorbası tüketemeyiz. Keke de ihtiyacımız var. Özellikle çocukluk çağındakiler. Cipse de ihtiyacımız var. Şekerlemeye de ihtiyacımız var. O yüzden de tarhanayla ilgili iki tane çalışmamız var. Mısırlı ve baklagil tarhanaları olarak. Bunlar yüksek lisans tezi. Çok değerli şeyler. Her birinin arkasında üç yıllık emek var. Yine bir bakla şekerimiz var. Tatlı formatında çünkü neşeli bir ürün. Hem de bakıyoruz kestane şekeri gerçekten fiyat olarak çok yüksek ama bakla şekeri çok daha uygun, çok güzel bir formatta hem de glütensiz olarak üretiyoruz. Bunun yanında yine bir cipsimiz var. Bizler bile neşeyle tüketiyoruz. Bir şey izlediğimizde televizyon karşısında bir çerez türü bir şeye ihtiyacımız var. Öyle bir ürünümüz. Keki de leblebi unundan, kırık leblebilerden ürettik Bir taraftan artık değerlendirmiş olduk. Biz bunu bir aromatik ürün olarak kullandık. Çünkü glütensiz ürünlere baktığında gerçekten tadım noktasında, duyusal noktasında, beğeni noktasında gerçekten düşük ürünler. O yüzden biz bunlara biraz daha değer katalım. Bunları daha çok tüketilir hale getirelim. Hatta yaptığımız çalışmada glutensiz beslenmekten değil, normal insanlar bile çok beğendiler. ‘Aa bu ne kadar güzel bir şey’ dediler. Çünkü leblebinin kendine has bir aroması var. Yaptığımız kekteki proses de buna katkı veriyor ve sonuçta çok güzel şeyler çıktı. Üniversite olarak çölyakla ilgili katkı veriyoruz, vermeye de devam edeceğiz” diye konuştu.

“Çölyak konusunda toplum da bilinçli olmalı”

20 yıldır çölyak hastası olduğunu ifade eden Samsun Çölyak ve Glütensiz Beslenme Derneği Başkanı Sara Kosif, “Arkadaşlarım ‘azıcık tat ne olur’ diyorlar. Kesinlikle yanlış. Tatmamak gerekiyor çünkü o tamamen bizim bağırsak sindirim sistemimizi bozuyor. Dolayısıyla önemli bir hastalık kötü bir hastalığa kadar yol açabiliyor. Sindirim sistemi hastalığı olduğu için bağırsaklar o gıdayı zehre dönüştürüyor. Yani kesinlikle ‘birazcık ye bir şey olmaz’, olmamalı, yenmemeli, öyle bir şey söylenmemeli. Yani bu konuda toplumun da bilinçli olması gerekiyor. Beslenirken glüten içeren içerikleri, yemekleri, yiyecekleri yememeleri gerekiyor. Bunlar da unlu gıdalar, simit. Mesela simit bizim için çok önemli ama simit maalesef tadamıyoruz, yiyemiyoruz. Ama glütensiz tabii ki tüketebilirler. Glütenli hiçbir şey ömür boyu yenmemesi gerekiyor besinlerimizde” şeklinde konuştu.

Doğuştan ve sonradan çölyak hastalığına yakalananlar da glütensiz beslenmeye geçtikten sonra hiçbir sağlık sorunuyla karşılaşmadıklarını, vücut gelişimlerinin de normal şekilde devam ettiğini belirterek, glütensiz beslenmenin önemine değindiler.