Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, dünyanın belirsizlik dönemine girdiği görüşünü paylaştığını belirterek, “Yaşadığımız belirsizlikler çağında küresel dengelerin yeniden kurulduğu bir anda Türkiye’nin stratejik öneminin arttığının farkındayız. Türkiye, önemli bir jeopolitik konumdadır. Türkiye’nin demokratik, güvenilir, öngörülebilir, güçlü, istikrarlı ve kurumları güçlü bir ülke olması ve bu ülkenin Avrupa’nın ayrılmaz bir parçası olması hem bizlerin hem de Avrupa’nın yararınadır” dedi.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Brüksel’de Avrupa Parlamentosu Sosyalistler ve Demokratlar Grubu toplantısında konuştu. Konuşmasına AP Türkiye Daimi Raportörü Nacho Sanchez Amor’a teşekkür, Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’e ise sitem ederek başlayan Özel, “Raportörümüz olan Nacho Sanchez Amor’a huzurunuzda teşekkürlerimi iletmek isterim. Kendisi Türkiye’yi tek bir kişiden, tek bir isimden, tek bir partiden ibaret görmeyen ve muhalefetin sesini duyan, muhalefetle ilişkileri iktidarla ilişkiler kadar önemseyen çok önemli bir görevi, adilane bir şekilde yerine getiriyor. Bu yaklaşım konusunda Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı von der Leyen’in tutumu tamamen bununla çelişkilidir. Türkiye’de son seçimlerinden birincilikle çıkmış, nüfusun yüzde 65’inin, ekonominin yüzde 80’inin bulunduğu bütün belediyeleri kazanmış bir partinin başkanıyla tanışmak için partimizin genel seçimleri de kazanmasını bekliyor. Tabii, bu onun kendi tercihi ama kurumsal ilişkiler açısından çok önemli bir riski barındırdığını not ederek başlamak isterim” ifadelerini kullandı.
“Bütün siyasi aktörlerin birbirleriyle diyalog ve dayanışma içinde olması gerektiği bir dönemdeyiz”
11 ay önce 31 Mart 2024’te gerçekleştirilen seçimlerden birinci çıkan partinin lideri olduğunu söyleyen Özel, “Bu seçimlerin Türkiye siyaseti açısından iki önemli noktasından bahsetmek isterim. Bunlardan birincisi, partinin 47 yıl sonra tekrar birinci parti olmasıdır. İkincisi ise bugün iktidarda olan Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kurulduğu günden itibaren ilk kez bir seçimde ağır bir yenilgi alarak ikinci parti durumuna düşmesidir. Bu durum, seçimden bu yana yapılan tüm genel seçim anketlerinde de istikrarlı bir şekilde sürmektedir. Tüm dünyada ve Avrupa’nın her yerinde tam demokrasi için mücadele veren bütün siyasi aktörlerin, akımların, siyasi partilerin birbirleriyle diyalog ve dayanışma içinde olması gerektiği bir dönemdeyiz. Partimiz, kurucusu Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde modern Cumhuriyetin kurucusu olmakla kalmamış, 1950’de ülkemizi çok partili hayata, demokratik seçimlere geçiş sürecini de gerçekleştirmiştir. Bizler Türkiye’de Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu ve daha 1920’lerde egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğunu ifade eden siyasetin temsilcileriyiz” dedi.
“Bizim için Avrupa, sadece içinde bulunduğumuz bir coğrafya değildir”
Dünyanın otoriter ve popülist liderlerin kuralları ve kurumları doğrudan hedef aldığı bir dönemde bulunduğunun altını çizen Özel, “Öyle ki benzerleri birbirleriyle dayanışarak, birbirlerinden öğrenerek hukuk devletini, kuvvetler ayrılığını geriletiyorlar. Ortak akıl yerine sözde güçlü liderliği ön plana çıkarmaya yönelen bu anlayış, tüm dünyaya yayılıyor. Ülkemizde de partimiz, bu anlayışa karşı güçlü bir demokrasi, hukuk ve adalet mücadelesine liderlik etmektedir. Ülkemizde verdiğimiz bu mücadele, partimizin kuruluş ilkelerinin ve hedeflerinin yanı sıra Avrupa Birliği’nin ortak değerleri ile de örtüşmektedir. Ortak değer ve hedeflerin yanında ortak risk ve tehditlerin olduğunu da söylemek yanlış olmaz. Ülkemizdeki iktidar partisinin Avrupa Birliği’ne tam üyelik konusunda konjonktürel olarak birbiriyle çelişkili tutumlarının aksine partimin sahiplendiği hem tarihsel hem ilkesel istikrarlı tutum tam üyelik noktasında kararlılığımızın temelini oluşturmaktadır. Bizim için Avrupa, sadece bizim de içinde bulunduğumuz bir coğrafya değildir. Son 200 yıldır ülkemiz yüzünü Batı’ya çevirmiş, yaptığı ilk anayasa ile modernleşme sürecine girmiş, Kırım Savaşı’nı bitiren 1856 Paris Kongresi ile birlikte Avrupa kamu düzeninin ve Avrupa uyumunun bir parçası olarak kabul edilmiştir. O zamandan günümüze ilişkilerimizde iniş çıkışlar olsa da Avrupa ile Türkiye’nin çok yönlü bir ilişkiye ve karşılıklı dayanışmaya olan gereksinimleri hiç değişmemiştir” ifadelerini kullandı.
“Avrupa Birliği, Türkiye ile ilişkilerini göçmen pazarlıklarına hapsetmemeli”
Özel, Türkiye’nin Avrupa yöneliminin sadece tarihsel, siyasal ve stratejik bir karar değil, aynı zamanda toplum tarafından benimsenen bir değer olduğunu vurguladı. Özel, “İktidarın tutumu ve ülkedeki siyasetin Avrupa Birliği ile ilişkileri nasıl konumlandırdığı, doğrudan seçmen tercihlerine de yansımaktadır. Geçmişte Avrupa ile yaşanan krizli süreçler, yapılan karşılıklı hatalar, Türkiye’de AB’ye üyelik talebini yüzde 25’lere kadar geriletmişti. Ancak partimizin Avrupa Birliği ile ilişkileri, Avrupa’daki kardeş partilerle yürüttüğümüz sıkı dayanışma, uluslararası birlikteliklerde üstlendiğimiz etkin görevler ve yapılacak seçimlerde iktidara en yakın parti olarak AB’ye tam üyelik hedefinin temel gayemiz olması, hatta yapılacak seçimlerin AB üyeliği açısından referandum olarak tarif etmemizden sonra yapılan kamuoyu araştırmalarında AB’ye üyelik noktasındaki toplumsal talep istikrarlı olarak artmış ve son ölçümlerde yüzde 66’ya kadar ulaşmıştır” şeklinde konuştu. Özel, “Özellikle genç kesim arasında AB’ye üyelik talebi yüzde 72 noktasındadır. Ancak o Avrupa Birliği, Türkiye ile ilişkisini göçmen pazarlıklarına hapseden, Türkiye’yi sınırının ötesinde bir göçmen deposu olarak gören bir Avrupa Birliği olmamalıdır. Türkiye savaşlar ve iklim krizleriyle doğudan gerçekleşecek büyük göç baskısını kendi topraklarında tutan, karşılığında Batı’dan ekonomik yardım ve siyasal destek alacak bir ülke olarak görülmemelidir. Türkiye-AB ilişkileri çok boyutludur. Çok boyutlu ilişki, elbette karşılıklı istikrar ve demokrasi arar. Bu ilişkinin içinde insani temaslar ve bağlar, ticaret, yatırım, turizm, eğitim, bölgesel güvenlik ve stratejik konular bulunur” diye konuştu.
“İlişkileri sığınmacılar sorununa indirgeyen yaklaşım, daha da gecikmeden terk edilmelidir”
Son dönemde dünyanın içinde bulunduğu şartların Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerde savunma iş birliğini çok daha önemli bir zemine oturttuğuna dikkat çeken Özel, “Son dönemde dünya siyasetinin yaşattığı sınamalar, bizi savunma odaklı bakmaya zorluyor olsa da 5 yıl önce pandeminin kırdığı tedarik zinciri, AB-Türkiye ilişkilerine bir başka önem atfediyor. Bilinen, bilinmeyen pek çok krizlere gebe aynı kıtanın güçlü ve potansiyeli yüksek ülkelerinin nice krizleri birlikte göğüslemek zorunda olduğu açıktır. Bu, öngörülen ve görülmeyen krizlerde en büyük güvencedir. İlişkileri tek ve öncelikli konu görülen sığınmacılar sorununa indirgeyen yaklaşım, daha da gecikmeden terk edilmelidir. Bugünün ihtiyacı 360 derece bir diplomasi, güçlü bir iş birliği, kişisel ilişkileri değil kurumları merkeze alan ilkeleri ve evrensel değerleri pazarlık unsuru yapmayan tam bir karşılıklı güven ilişkisi olmalıdır. Biz parti olarak demokrasinin istikrara, insan haklarının güvenlik kaygılarına alternatif görülmesini doğru bulmuyoruz. Bunun birbirini tamamlayıcı bir bütünün parçaları olarak görüyor, biri yoksa diğeri de var olamaz diyoruz” dedi.
“AB ile Türkiye arasındaki ilişki bir an evvel ilke, norm ve değerler temelli bir zemine dönmeli”
Özel, “Hatırlamalıyız ki demokratik değerlere, ilke ve normlara bağlı aktörler müzakere eder. Pragmatizmi benimseyen aktörler ise pazarlık yapar. Unutmamak gerekir ki kolay yoldan elde edilmiş pazarlıkçı kazançlar, kolay bir şekilde kaybedilebilir. AB ile Türkiye arasındaki ilişki, bir an evvel ilke, norm ve değerler temelli bir zemine dönmeli, iki taraf karşılıklı olarak demokratik ideallerin ve demokrasi kültürünün inşası için el ele vermelidir. Burada demokrasi kültürü ifadesinin altını bilhassa çizmek isterim. Yasa çıkarmak, parmak hesabına bağlı bir iştir. Örneğin bizim Meclisimizde 301 oyla bir yasa çıkarılabilmekte, 360 oyla anayasa referandumuna gidilebilmekte, 400 oyla anayasa değişikliği referandumsuz yapılabilmektedir. Avrupa Parlamentosunda da yasa çıkarmak için gereken sayılar bellidir. Belirttiğim gibi, demokrasi kültürü, onay butonuna basan parmakların çok ötesine geçen, ancak topyekün bir dayanışma ile inşa edilebilecek bir şeydir. Yasalar, hukukilik ve hukuk devleti, kurumsallaşmış denetim mekanizmalarına muhtaçtır. Ancak bu mekanizmaların da ötesinde hukuku ayakta tutacak olan temel unsur, demokrasi kültürüdür. Demokrasiyi, hakiki temsiliyet iddiasıyla aşındıranlar, hukuk devletini de yasaya atıfla aşındırmaktadır. ’Law’ ve ’Warfare’ kelimelerinin birleşiminden türetilen ’lawfare’ kavramı buna işaret etmektedir. Yani bugün yasayı bir silah olarak kullananlar, hukuk devletini yasanın menziline yerleştirmektedirler. Hukukun çelikten zırhı ise demokrasi kültürüdür. Bu korunmalıdır” dedi.
“Küresel dengelerin yeniden kurulduğu bir anda Türkiye’nin stratejik öneminin arttığının farkındayız”
Dünyanın bir belirsizlik dönemine girdiği görüşünü paylaştığını belirten Özel, “Bu salondaki ve kıtadaki tüm endişelere bu yüzden hak veriyorum. Ukrayna’da yaşanan savaş, Gazze’deki korkunç katliam, Suriye’de uzun süredir beklenen yönetim değişimi ancak yönetimin kontrolü güçle ele geçmesi, ABD’de Trump yönetiminin çok taraflı dünya düzenini, demokratik kurumları yıkmaya yönelik aldığı hızlı kararlar, bu gelişmelerin sadece birkaçı. Yaşadığımız belirsizlikler çağında küresel dengelerin yeniden kurulduğu bir anda Türkiye’nin stratejik öneminin arttığının farkındayız. Türkiye, önemli bir jeopolitik konumdadır. Bu belirsizlik ve kültürel jeopolitik gerginlik ortamında Türkiye’nin demokratik, güvenilir ve öngörülebilir, çevreye saygılı, güçlü, istikrarlı ve kurumları güçlü bir ülke olması ve bu ülkenin Avrupa’nın ayrılmaz bir parçası olması hem bizlerin hem de Avrupa’nın yararınadır” ifadelerini kullandı.
“Türkiye, AB’nin birçok yeni üyesinden daha köklü bir demokratik geleneğe dayanan bir ülke”
Özel, “Türkiye, dinamik ekonomisi, genç nüfusu, canlı ve direngen bir sivil toplum dinamizmi ile AB’nin birçok yeni üyesinden daha köklü bir demokratik geleneğe dayanan bir ülkedir. Türkiye, üzerinden geçen enerji hatlarından ve ticaret yollarından istifade eden Avrupalı dostları tarafından ülkesinin gençlerine, akademisyenlerine, iş insanlarına ve hatta hastalarına haksız vize kısıtlamaları yaşatılan 86 milyon kişilik güçlü bir ülkedir. Ne bir partiden, ne bir kişiden ibarettir. Açıkça ve samimiyetle ifade etmek isterim ki Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye’yi Avrupa sisteminin ve Batı demokrasilerinin bir parçası olarak görmektedir” şeklinde konuştu.
Özel, “Avrupa Birliği ve Türkiye arasında kurulacak sağlıklı ve ilkesel ilişkinin iki tarafın da yararına olacağına, her iki tarafın da demokratikleşmesine her iki tarafın da refahına ve güvenliğine katkı sağlayacağına yürekten inanmaktayım. Bir kısmı bu salonda da temsil edilen Sosyalist Enternasyonel’deki arkadaşlarımızın partimizin Avrupa Birliği’ne tam üyelik hedefine verdikleri desteklerini çeşitli deklarasyonlarda kararlılıkla ifade etmiş olmaları, partimize ve ülkemize güç vermektedir” dedi.
“İmamoğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığı unvanı, ön seçimle resmiyet kazanacak”
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığı sürecine de değinen Özel, “Türkiye’nin dünyanın en bilinen, üç imparatorluğa başkentlik etmiş gözbebeğimiz İstanbul’un Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun 23 Mart 2025 tarihinde 1 milyon 700 bin üyemizin doğrudan sandık başına gideceği bir ön seçim süreciyle cumhurbaşkanlığı adaylığı unvanı resmiyet kazanacaktır. Çok adaya açık bir süreçte kendisine duyulan güven ve uğradığı saldırılara karşı korumacı bir toplumsal sahipleniş, bu ön seçimde tek aday olma sorumluluğunu kendisine, ancak arkasına milyonları katma sorumluluğunu partimize yüklemiştir. Bu ön seçim sürecinin tamamlanmasıyla birlikte yapılacak ilk genel seçimlerde yarışacak isimlerin belirginleşeceği ve seçimlere ilişkin tek belirsizliğin seçim tarihleri olacağının inanç ve kararlılığı içindeyiz” ifadelerini kullandı.
Özel, “Partim, demokratik, barışçıl, laik, insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne saygılı bir Türkiye arzuluyor. Biz böyle bir Türkiye’nin hayalini kuruyor, böyle bir Türkiye için mücadele ediyoruz. Avrupalı siyasetçiler nasıl bir Avrupa hayal ediyorlar? Avrupa Birliği ve Türkiye arasındaki ilişkinin bu sorudan bağımsız olarak düşünülemeyeceği kanaatindeyim” ifadelerini kullandı.